Işın Çağı Çocukları

Işın Çağı Çocukları Üzerine,

KALEM EĞİTİM KURUMLARI kitap okuma konusunda çok özgün çalışmaların yapıldığı bir kurum. “Okuyucu Pasaportu”, “Kitap Defteri”, “Okuma Saati” ve düzenli olarak  ve bu yıl 4’üncüsünün gerçekleştirildiği “Kitap Dostları Arıyoruz” yarışması bunlardan bazıları… Bu yıl da örnek bir çalışma olması ümidiyle  Gülten Dayıoğlu’nun Işın Çağı Çocukları üzerine bir kitap incelemesi yapmaya çalıştık. Niçin Işın Çağı Çocukları? Çünkü pek çok öğrencimizin okuyup beğendiği bir kitap. Ayrıca öğrencilerimizin buluşlara yatkın olması ve genç yaşta çok özgün icatlara şimdiden imza atmaları da bunda etkili oldu.

Kitap dostları ve yeni icatlar bulmaya devam etmek temennisiyle…


Kitabın özeti 

Doğumevlerinden kaçırılan üstün zekâlı bebekler, dağda kurulmuş olan gizli bir çiftlikte, çok özel yöntemlerle beslenip, çeşitli dallarda, bilgin olarak yetişirler. Bu bilginler, dünya barışını sağlamak, insanları uzun ömürlü, sağlıklı ve mutlu kılmak için, öylesine göz kamaştırıcı buluşlar yaparlar ki, bellerine bağladıkları özel kemerlerle yer çekiminden kurtulup istedikleri yere uçarak giderler...

Bilginlerin bir bölüğü de uzayda, insanların yaşayabileceği bir dünya kurup, orada tam besin niteliğindeki doygu ürününü yetiştirmeyi üstlenir. Bilginlerin adları yoktur. Kimlikleri sayılarla belirlenmiştir.

Uzay kenti insanların yaşamasına hazır duruma geldiğinde, bilginlerin, sonradan oluşan bir enerji perdesi sebebiyle, dünyayla iletişimi kopar. Uzayın boşluğunda yapayalnız kalırlar. Gelecekte bir gün, uzay gemileri tarafından bulunmayı umarak, kendilerini dondurup yarı ölü durumda beklemeye başlarlar. Dünyadan gidenler tarafından bulunan dâhiler dünyaya getirilir ve 100 yıl süren donmaları sona erer.

 

Çevrenizde tanıdığınız bir dâhi var mı? Dâhi olmak insanın elinde midir? İleri görüşlü başkan dâhileri nasıl seçmiştir?

Dâhiliğin çalışmakla olacağını düşünmüyorum. Zekâ Allah vergisidir. Dâhiler toplumların zor dönemlerinde varlıklarını gösteriyorlar. Bu bakımdan dâhi olmak insanın istemesiyle olacak bir şey değil. İleri görüşlü devlet başkanı da bunu göz önünde bulundurup doğuştan zeki olan bebekleri seçip eğitiyor. Yaygın görüş zekânın doğuştan gelen bir özellik olduğudur. Belki yazar da bu yaygın anlayıştan etkilenip böyle bir anlatımı seçmiştir.

 Çevremde tanıdığım bir dâhi var; annem. En azından bana göre o gerçek bir dâhi. Tabi ki dâhi olmak insanın elinde değildir. Üstün bir zekâya sahip olmak gerekir. İş bununla da bitmez; çalışmazsak zekâ hiçbir işe yaramaz. İleri görüşlü başkan üstün zekâlıları seçip dâhi olmaları için onları çok çalıştırıyor.

 âhileri sadece erkeklerden seçmesinin sebepleri ne olabilir? Romanın kurgusunu göz önünde bulundurarak yorumlayınız.

Bir kadın yazar olarak Gülten Dayıoğlu’nun eserin kurmacasında dâhileri sadece erkek bebeklerden seçmiş olması yanlış bir mesaj veriyor. Kurguda dâhiler sadece büyük buluşlar gerçekleştiren kişiler olarak betimleniyor. Sanırım yazar dâhilerin, sevmek, sohbet etmek, hayal kurmak, kızmak, özlemek gibi duygularının gerçekleştirecekleri buluşlara engel olacağını düşünüyor. Yemek olarak da küçük haplar kullanmaları kadının yalnızca yemek yapmaya yarar kişiler sanılmasına yol açıyor. 500’ü kız bebeklerden olsaydı kadınların işine yarayan buluşlar gerekleştirilirdi. Kızlardan dâhi seçilmeyince bundan da mahrum kaldık.

Dâhi sayısı 1000’le sınırlandırılmış ve kurgu gereği onların tamamen yok olması istenmiş. O dâhilerin çocukları acaba daha dâhi olurlar mıydı, bunların çocukları acaba şimdi ne yapıyorlar gibi sorular da cevapsız kalıyor.  Kız erkek karışık olsaydı evlenmeler olacak, belki de kariyer yapmalarında aksamalar olacakı. Yazar kadın-erkek ilişkilerinin büyük projelere engel olduğunu düşünüyor gibi bir hava seziliyor.

Kızlardan seçilemezdi. Çünkü kızlar daha duygusal ve hassastır ve erkeklere göre daha kıskançtırlar. Bu da aralarındaki rekabet yüzünden kötü sonuçlara yol açabilirdi. Ayrıca akıllarını kendi işlerine yarayacak şekilde kullanabilirlerdi.” diye yorumlayan da oldu.

 Roman kahramanlarından sekiz numaralı dâhi çocuğu, annesini ve ileri görüşlü başkanı tanıtınız.

Sekiz numaralı dâhi: Romandaki 1000 dâhiden biri. Çok zeki bir fizikçi. Fizik adına da birçok şey yapmıştır. 100 yıl diğer dâhileri donduran makineyi icat etmiştir. 1000 kişilik dâhi grubundan sadece bu çocuk annesi ile tanışmıştır. Annesini çok seven ve annesine büyük özlem duyan bir kişi.

Annesi: Çocuğunu çok seven, onu bulmak için tokalaştığı tüm dâhilerin parmağındaki beşgen şeklindeki bene bakan bir anne.

İleri görüşlü devlet başkanı: Adı gibi ileriyi gören ve dâhiler kurulunu kuran bir yönetici. Ülkesi için birçok annenin ve babanın yüreğini yakan bir başkan.

İleri görüşlü başkanı diğer devlet başkanlarına nasıl davranıyor? Bu davranışlarında haklı mı? Niçin?

İleri görüşlü devlet başkanı nükleer savaş sonrası insanlar yiyecek ihtiyacı duyunca onlara daha önce 1000 kişilik dâhi grubunun buluşu olan “doygu” maddesinden veriyor. Bu davranışıyla insanların temel ihtiyaçlarından birine destek olduğu için takdir edilecek bir davranış sergiliyor. Fakat diğer devlet başkanlarına doygunun nasıl yapıldığını söylemeyerek, her yıl tohum satarak onları sömürmüş oluyor. Yiyecek gibi temel konuda gerçekleştirdiği bir buluşu insanları sömürme aracı olarak kullanması yanlıştır. Bir de insanlığın yararına bile olsa bebekleri anne ve babalarından ayırması, onları insanlık adına onaylanmayacak bir sona razı etmesi de insana tatsız geliyor.

 Bin kişilik dâhilerden biri olmak ister miydiniz? Niçin?

Bu soruda farklı üç görüş ortaya çıktı.

Birinci görüş: Evet, isterdim. Çünkü hem insanlığa faydalı olurdum hem de kendime. Bu gurur verici bir şey. Ailemi özler, onların yanında olmak isterdim ama onların yararı için çalıştığımı da unutmazdım.

İkinci görüş: Hayır, olmak istemezdim. Çünkü çoğu çocuk gibi ben de aileme düşkünüm. Ve ben ileri görüşlü başkanın doğru yaptığını zannetmiyorum. Kendisi için bir sürü çocuğu ailelerinden ayırmaya hakkı yok.

Üçüncü görüş: Kararsızım. Bir yandan yaşamdan kopmak istemiyor, öte yandan ise insanlık uğruna bir şeyler yapmak istiyorum. Fakat eğer onların içinde olsaydım, doygu küresinde çalışanlardan olmak isterdim; çünkü uzayı çok merak ediyorum.

 Dâhi çocuklar arasındaki arkadaşlık ilişkilerini nasıl buluyorsunuz?

Çocuklar arasındaki ilişkiler yetişme tarzlarının etkisiyle olsa gerek günümüz insanından farklılık gösteriyor. Birbirlerine çok az kaba davranan bu insanlar örnek davranış sergiliyorlar. Gece-gündüz ülkeleri ve insanlık için büyük işler yapıyorlar. Fedakârca çalıştıkları için birbirlerine ayıracak zamanları da yok.

 İleride hangi mesleği seçmek istiyorsun? Okuduğun bu roman bunda etkili oldu mu? Nasıl?

Ben işin doğrusu meslek seçiminde bir karara varabilmiş değilim. Ülkemizin gelişmekte olan ülkeler arasında olması sebebiyle bir Türk olarak milletimin kalkınmasına katkıda bulunmak isterim. Ben fen ve matematik derslerini daha çok sevdiğim için bu romandan oldukça etkilendim. Bilim adamı olmanın Türkiye’deki çalışma şartları bakımından zorluğunu düşünerek zaman zaman ticaretle ilgili bir mesleği de düşünüyorum. Bu roman beni meslek seçmede bir adım daha bilim adamlığına yaklaşırdı. Fakat sekiz numara gibi bilim uğruna ülkemden ve sevdiklerimden ayrı kalmak istemem. Belki yaşım gereği böyle bir hayatta mutlu olamayacağımı düşünüyorum.

Aşiyan Şişman: İleride mimar olmak istiyorum. Çünkü çizim yeteneğim iyi. Okuduğum roman bunda etkili olmadı, çünkü ben başkalarının düşünceleriyle değil kendi düşüncelerimle hareket ederim.

Zeynep Bilgili: İleride tasarımcı ve yazar olmak istiyorum. Bu romanın etkisi şu ki, yazar olmayı daha gönülden istemeye başladım.

 Dâhilerin eğitim gördüğü okulla ilgili neler anlatılmış? Senin okulun nasıl? Sınıfını, arkadaşlarını ve öğretmenlerini anlatsana. Nasıl bir okul düşlediğini anlat.

Dâhilerin eğitim gördüğü okulda herkesle birebir ilgileniliyor. Disiplinli bir eğitim var. İleri teknolojiye sahip bir okul. Bilim açısından da ilerlemiş. Öğretmenleri de üstün zekâlı. Benim okulum da disiplinli, bizlerle ilgileniliyor. Benim düşlediğim okul, içinde eğlence merkezleri olan, derslerin verimli geçtiği, istenilen bütün yiyeceklerin olduğu (örneğin; çikolata şelalelerinin olduğu, şekerlerle dolu), ileri teknolojisi olan bir okul. (Ayşe Altun)

Dâhilerin eğitim gördüğü okul çok sıkı korunuyor. Ve bu okuldan kimsenin haberi olmadığı gibi nerede olunduğunu da kimse bilmiyor. Issız bir dağın başına yapılmış bir okul. İçinde dâhiler için her şey var.

Okulumuzda çok güzel eğitim görüyoruz, değerler eğitimi olsun dersler olsun her şey bize göre hazırlanmış. Öğretmenlerimiz bizimle ders içinde ve ders dışındaki şeylerle çok ilgileniyorlar. Hepsini çok seviyorum.

Düşlediğim okul ise kendi okulumdan çok farklı değil. Sadece okulun rengini değiştirirdim. Gerisi zaten düşlediğim okuldan farklı değil. (Hatice Öner)

 ekiz numaralı fizikçi dâhinin gönderdiği ışınlar yüzünden atmosferde kabuk oluşması ve bu nedenle onun suçluluk duyması hakkında ne düşünüyorsun?

Bilimde özellikle yeni buluşlar yapılırken çeşitli riskler yaşandığını kitap ve dergilerden okumuştum. Romanda genç dâhiler çeşitli insanî duygular taşımayan kişiler olarak tasvir edilmiş. Birbirine öfkelenmeyen, birbiri aleyhine çalışmayan varlıklardan söz edilmiş. Günümüzde ruhunda sadece güzellikler bulunan insanların sayısının azlığını görüyorum. Roman kahramanları böyle anlatılmış olmasına rağmen bazı duygulardan tamamen mahrum bırakılmamış. Suçluluk duygusu da bunlardan biri. İleri görüşlü devlet adamı sanki insanların bu duyguyu dahi taşımamasını istiyor gibi anlatılmış. Belki de dâhileri eğitirken bu tür insanî duyguları da farkında olmadan yok etmişler. Biz okulumuzda insanî erdemler konusunda çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Belki de yapılması gereken de bu. Romanda dâhiler robotlaştırılmış. Bu da beni açıkçası rahatsız etti. Sekiz numaranın bazı insanî duyguları ile karşılaşıyoruz. 1000 dâhinin evlilik ve çocuk konusunda en ufak bir duygu taşımamaları ve bunun sonucunda yok olup gitmeleri bana romanda verilmek istenen mesaj bakımından bir şeylerin ters gittiğini düşündürdü. Bu nedenle sekiz numaranın suçluluk duymasına memnun oldum diyebilirim. Bu suçluluk duygusu büyük bir buluşun gerçekleşmesinde itici güç olduğu için iyi de olmuştur.

 Uzayda mahsur kalan bu dâhilerden biri olarak ailene durumunu, duygu ve düşüncelerini anlatan bir mektup yazar mısın? Mektubu hangi yolla ve nasıl oluşturacağını da belirtir misin?

Sevgili anne ve babacığım, sizi ne kadar çok özlediğimi anlatamam. Gerçi sizin daha isminizi bile bilmiyorum ama sizi çok seviyorum. Eminim siz de beni çok seviyorsunuzdur. Anne senin kucağında olmak için nelerimi vermezdim bilemezsin, sizi bir kere görmek için her şeyimi verirdim. Anne seni hiç göremeyecek olsam da sizleri hep seveceğim.

Ben bu mektubu ya Nuh’un gemisiyle yollar ve başkandan aileme yollamasını isterdim veya yeni bir araç icat edip onunla yollardım. Doğru yere ise bir mekanizma koyar, başkandan annemin adını öğrenir. Ve oraya gitmesi için koordinatları verirdim.

 Anneciğim,

Senin kim olduğunu bilmiyorum. Seni görmesem de gönül gözüm açık. Seni tanımasam da huyların bana seni tanıtır. Sen benim annem olarak tehlikede olduğumu zaten anlamışsındır. Yardıma ihtiyacımız var. Burada mahsur kaldık. Bize yardım edin.

Sevgiyle ellerinizden öperim.

                                                                         Emine                                         

Sekiz numaralı dâhinin sorunlarını, bunun nedenlerini ve çözümünü yazın.

Sekiz numaralı dâhinin en büyük sorunu annesine kavuşamamasıdır. Öldükten sonra bile tarağı elinden bırakmaması çok az görme fırsatı bulduğu annesine duyduğu büyük özlemi göz önüne seriyor. Dünya dışında bir yerde çalışmak zorunda kalışı bu hasreti daha da artırıyor. Bu sorun bebekler görevlerini bitirdikten sonra anne-babalarına kavuşturularak çözülebilirdi. Herkesin özendiği dâhiler bile bir insan olarak anne sevgisini ruhunda hissediyor. Bu da insanların sadece maddiyatla mutlu olamayacağının etkili bir örneği.

 Dâhilerin uzayda  oynadıkları oyunlardan birini araştırıp oyun hakkında bilgi veriniz. İnsan hayatında oyunun yerini belirtiniz.

Annem, babam ve özellikle dedem çocukluğundan söz edince eski devirde yaşamayı arzuluyorum. Dedem sokakta oynayabildiği, kırlarda özgürce dolaşabildiği, meyveyi dalından yemenin ne kadar güzel olduğu, daha da önemlisi çok sayıda hayvan besleme imkânı bulduğu için kendi çocukluklarının çok eğlenceli olduğunu anlatır. Özellikle bayramlarda lunapark eğlencelerinden söz ederken ben de onların daha mutlu olduklarını düşünüyorum, öte taraftan da bilgisayar ve televizyon olmadan yaşanan bir çocukluğun anlamsız olduğuna inanıyorum. Dâhilerin özellikle eğitim yıllarında çeşitli oyunlar oynadıkları anlatılmış. Dâhi de olsa çocukların oyuna ihtiyaçlarının olduğu söylenmiş. Fakat romanda çocuklar için gereken oyunlar konusunda bir buluşa rastlamadım. Doğrusu bu kitapta dâhilerin bugünkü çocukların imreneceği bir oyun oynadıklarından söz edilmemiş olması bir kusur sayılabilir. Sekiz numara değil ama içinde çocukluğun izleri kalmış bir dâhi bugün merakla gerçekleşmesini beklediğimiz bir oyunu icat edebilirdi. Dedeme bugünkü oyunlarımızı anlattığım zaman “Siz bizden daha şanslısınız. Bizim babalarımızın oyuncağa verecek parası yoktu. Oyuncakları kendimiz yapardık. Siz bugün hazır oyuncaklarla oynuyorsunuz.” diye karşılık veriyor. Ama bazen onu play steyşın oynarken yakalamıyor değilim.

Dâhilerin uzayda oynadıkları oyunlar hakkında pek fazla bilgi verilmemiş. İnsan hayatında oyunun yeri önemlidir. Çünkü hayal gücünü genişletir, insanı geliştirir. Bir çocuğun gelişimi için oyun önemlidir.

 Işın çağı çocuklarının bulması gereken bir buluş var mı? Buluşunuzu anlatınız.

Işın çağı çocuklarının biz çocuklar için de buluşlar yapmasını isterdim. Derslerde not tutmak zaman almak bir yana bazen bilgileri yanlış almamıza yol açıyor. Bazen öğretmenimize olan güvenimizi bile yetiriyoruz. Öğretmenlerin konuşmalarını yazıya döken bir alet biz öğrencilerin çok işine yarayacaktır.

Büyük şehirlerde yaşayan, apartman arasına sıkışıp kalmış bizim gibi çocukların kırlara gitme tutkusunu artıran bir hap mı yoksa ışın mı ne bulurlarsa kendilerine minnettar kalırdım. Bir de söylemeden geçemeyeceğim derslerde tembellik eden, ders dinleme yerine öğretmeni can kulağıyla dinleyen öğrenciler olmamızı sağlamaları ne güzel olurdu. Işın çağında insanların çocuklarına nasıl davrandıkları pek anlatılmamış ama sanırım düşmanlarına bile iyi davranan büyüklerin çocuklara davranışlarında da düzelmeler olmuştur diye düşünüyorum. Hatta belki o kadar iyileşmişlerdir ki ders çalışmayı bırak, git oyununu oyna artık diye ısrar eden, sabah niye erken kalktın diye çıkışan anne babalar olmuşlardır.

Buluş denince  arkadaşlarımızın icatlarından da söz etmenin zamanı geldi. Kalem Koleji öğrencileri olarak her yıl Ankara’da yapılan “Buluş Şenliği”nde derece alan arkadaşlarımızın varlığıyla gurur duyuyoruz. Hatta bazı arkadaşlarımız televizyonlara çıkarak küçük yaşta bize imkân verince neler başarabileceğimizi bütün Türkiye’ye ispatladılar.  Çorap Giydirme Makinesi, Sakar Gelin Tepsisi bunlardan sadece birkaçı. İlerde piyasada satılmaya başlanınca mutlaka almayı düşündüğüm aletler bunlar.

 

Arkadaşımız Alp Kerem UTKAN’ın buluşu

 Projenin adı: ÇEVRECİ KONTEYNIR

 Buluş Ne İşe Yarayacak: Cadde ve sokaklarda kullanılan çöp konteynırlarının doldukları zaman sesli ve ışıklı uyarı vermesinin sağlanması.

 Buluş Nasıl Çalışacak: Çöp konteynırı içerisinde bulunan ağırlık sensörü çöpler belirli bir ağırlığa eriştiğinde devreyi kapatarak sesli ve ışıklı uyarı cihazının devreye girmesini sağlayacak ve böylelikle konteynırın dolu olduğu anlaşılacaktır.

  Sekiz numaralı dâhinin kendisini 100 yıl dondurmayı bulmuş olması insanlık için ne fayda sağlar? 100 yıl sonra dünyaya geldiğinizi hayal ederek yaşadığınız şehirdeki hayatı anlatınız.

Bu bir mucize olurdu. Bu insanlık için sadece yüzyıl sonraki hayatı görme imkânı sağlardı. Yüzyıl sonra yaşadığım şehirde trafik sorunu olmazdı. Arabalar hem karada hem suda hem de havada gidebilirdi. İnsanların beslendiği maddeler doğal olurdu.

Savaşlar olmaz, dünya tek bir ülke olurdu.

İnsan doğası gereği geçmişi öğreniyor ve geleceği de merak ediyor. İnsanın önüne 100 yıl dondurulma düşüncesi geldiğinde çoğu kişinin bunu kabul edeceğini sanmıyorum. Gazetelerde okumuştum. Bir grup insan bunu bir anlamda hayalî olarak gerçekleştiriyorlar. Belki küresel iklim değişiklerinden olacak 100 yıl sonra dünyaya gelmenin çok güzel bir şey olacağını düşünmüyorum. Biz Müslümanlar olarak tekrar dünyaya geleceğimize inanıyoruz. Ben imkân olsa birkaç yüzyıl geçmişe gitmek isterdim. Trafik derdinin olmadığı, insanların doğal gıdalarla beslenebildiği, hayvanların doğal ortamlarında yaşayabildiği, nükleer silahların varlığının bile bilinmediği bir dünyadan söz ediyorum. Ama bu arada uçakların, ısınma araçlarının, ilaçların da yok olacağını düşünüp bundan vazgeçiyorum. Galiba en iyisi insanın kendi çağını en güzel ve verimli biçimde yaşaması.

 100 yıl sonra İstanbul’daki bir insanın günlüğünden:

Dün trafikte 2 saatlik bir uğraştan sonra iş yerime ulaştım. Müdürüm Türk Birliği merkezi olan Azerbaycan’daki ihaleyi kazandığımız müjdesini verdi. Artık oraya 200 katlı gökdeleni inşa edebilecektik. Hemen ertesi gün için uçak kiralamak istedim. Bana 20 gün sonrası için böyle bir şeyin olabileceğini söylediler. Akşam eve gittiğimde Uganda’daki eşim ve çocuklarımın geldiğini görünce çok mutlu oldum. Bana sürpriz yapmışlardı. Afrika’daki meyve bahçelerinden getirdikleri meyveleri büyük bir zevkle yedim. Küresel iklim değişikliği sonucu Afrika’daki çöller yemyeşil alan olmuştu. Fakat bu tatlı düşten servisin korna sesiyle uyandım. Vuslat Turizm’in “Servis beklemez, beklenir” yazısını da yüzüm kızararak okudum.

Not: Günlükteki eğik yazının güzelliğini görüyorsunuz. Öğretmenlerimizin çabası boşa gitmemiş. Teşekkürler Serpil öğretmenim.

 İleri görüşlü başkanın ürettikleri doygu tohumlarının sırlarını diğer devletlere vermeyip her yıl onlardan tohum almak zorunda kalmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünyada bunu yapan bir ülke var mı? Bu durumda ülke olarak ne yapmalıyız?

Başkanın doygu tohumlarının sırlarını saklayıp bütün devletleri kendine bağımlı yapması sömürgeci bir zihniyettir. Gerçekleştirilen buluşların insanların hizmetine sunulması gerekir. Müslüman bilginler uzun yıllar icatlarını insanlarla paylaşmışlar, âdeta hayırda yarışmışlardır. Uzun yıllardır buluşların Batı’da yapılıyor olmasından dolayı rahatsızlık duymalıyız. Bunun için çok çalışarak iyi değerlere sahip kişiler olarak her alanda en uzman kişi olmak için çabalamalıyız. Millet olarak dünyada medeniyet kurmak için çalışmamızdan bütün insanlar yararlanacaktır.

Günümüzde İsrail’in hibrit tohum ürettiğini ve bunu yüksek fiyatla sattığını gazetelerde okumuştum. Ülke olarak gıdaların genleriyle oynayarak insanların sağlıklarıyla oynanmasına engel olmalıyız. Genleriyle oynanmış organizmaların ileride ne gibi sorunlara yol açacağını hesap ederek bu konularda çok bilgili olmalıyız. Yoksa sorunların üstesinden nasıl geleceğimizi bilemeyiz.

 Dâhi çocukların hoşuna gideceğini düşündüğün kitapları sebebini belirterek bize açıklayabilir misin?

 Dâhi çocuklar matematiği seviyorlardır. Kraliçeyi Kurtarmak romanını severek okuyacaklarından eminim.

 Bir kraliçeyi, kapatıldığı zindandan matematikle kurtarmak mümkün mü dersiniz? 

Aleks, yolda bulduğu tuhaf kalemin en zor matematik problemlerini bile çözüverdiğini fark edince çok sevindi. Derken, kitaplığında ortaya çıkıveren esrarengiz bir kitap, hem onu hem de arkadaşları Sam ile Vanessa'yı neredeyse esir aldı. Kitapta anlatıldığına göre, kötü Kral Rechner'in şatosuna hapsettiği Zümrüt Kraliçe Jayden'ın, üzerine kilitlenen kapıları açabilmek için 400 bilmeceyi çözmesi gerekiyordu. Kraliçeye de ancak çocuklar yardım edebilirdi. Oysa, giderek zorlaşan matematik bilmecelerini çözmek imkânsız gibiydi.

 Diğer kitap:

Çanakkale mücadelesi bütün dünyanın takdirini kazanmıştır. Çanakkale kahramanlarının büyük bir ideal için savaşmak gerektiğini dünyaya ispat ettiklerini düşünüyorum.

 Çanakkale destanını yazan kahramanlardı onlar. Kaç kıtanın ordusu dikildi karşılarına, yine de "Çanakkale geçilmez!" dediler. Her biri bir kahramandı, her birinin bir hikâyesi vardı. Onlar "Çanakkale’nin İsimsiz Kahramanları"ydı.

 İleri görüşlü başkanla röportaj yapma imkânı bulsaydınız ona hangi soruları sorardınız?

a) Ülkeniz için bebekleri anne ve babaların kopararak âdeta ölüme terk ettiniz. Bu durumdan rahatsız oldunuz mu?

b) Dâhi çocukları sizin yaptığınız gibi özel bir okulda mı yoksa herkesin okuduğu okullarda mı eğitmek gerekir?

c) Doygu maddesinin sırlarını vermemek ne kadar doğru? Sevgi dolu bir dünya oluşturmaya çalışan sizin gibi birinin bu yaptığı sömürüye girmez mi?

 Kitabın hangi bölümü daha etkileyici?              

500 dâhi çocuğun uzaya gönderilmesi sırasında çocukların anne ve babalarının toplantıya katılması, kendi çocuklarıyla tanışamaması ve bir annenin elindeki yıldız şeklindeki beni sayesinde kendi çocuğunu tanıması beni çok duygulandırdı.

 En düşündürücü bölüm neresiydi?

En düşündürücü olay 500 genç dâhinin dünyadan ayrılırken anne ve babalarını bilmeden birbirleriyle hasret gidermeleridir. Anne ve babaların büyük bir ideal uğruna bile olsa hiç tepki vermemeleri beni çok etkiledi. Böyle bir duruma bizim gibi ailesine düşkün çocukların asla düşmek istemeyeceklerini düşünüyorum.

 En düşündürücü bölüm şuydu: Buz tabakası dünyaya geldiğinde onun içindeki insanların durumudur. Acaba insanlar o anda neler hissettiler diye çok düşündüm.

 Kitapta anlatılan olaylarda değişiklik yapacak olsan neyi değiştirirdin?

Bu kadar büyük işler yapan dâhilerin evlenip çoluk çocuğa karışarak aynı başarıyı göstermelerini kurgulardım. Savaşmak, öfkelenmek gibi duyguları yok etmek isterken romanda kahramanların robotlaştığını hissettim. Bundan oldukça da rahatsız oldum. Nükleer savaşların ortadan kalkması güzel olmuş gibi görünüyor ama aslında dünya yaşanılmaz olduktan sonra böyle bir oluşum çok da arzu edilir bir durum değil. Bir de insanların yemek yerine sadece doygu yemek zorunda kalmaları çok tatsız bir durum. Ülkemizde bu kadar farklı ve güzel meyveler varken doygu yemek bana çok ters geldi.

 Kitabın adı niçin Işın Çağı Çocukları’dır?

Sekiz numaralı dâhi insanlar arasında çekişmeleri sona erdiren bir buluş gerçekleştiriyor. Eserin baş kahramanı olarak anlatılan sekiz numaralı dâhinin bu başarısı çağa adını yazdırıyor. Sekiz numaralı dâhinin bu başarısı bana Yeniçağ’ı başlatan Fatih’i hatırlattı. Bir Türk genci olarak hepimiz çağa damgasını vuran bireyler olmak için çalışmalıyız. Artık savaşlarda gösterilen başarılardan ziyade sosyal değerleri özümsemiş bir neslin çağa etki edebileceğini de unutmamalıyız. Biz Kalemliler bu ülküyle çalışıyor, çeşitli sosyal projeler yapıyoruz.

 Sence bu kitabın yazarı nasıl bir kişi? Onun özelliklerini bu kitaba göre yazar mısın?

 Gülten Dayıoğlu’nun, çocukları ve ülkesini çok seven bir yazar olduğunu düşünüyorum. Çocukları seviyor, onlar için çok güzel kitaplar yazıyor. Yeni kuşakları bilgi çağına, fantastik eserlerin farklı boyutları ile hazırlamak için çabalıyor. Ülkesinin kalkınması için çocukların hayal dünyasını zenginleştirip onların büyük buluşlar gerçekleştirmesini arzuluyor. Yazarın yüreği sevgi dolu bir anne olduğunu da görebiliyorum. Nükleer savaşların, ışın gücünün arasında anne çocuk arasındaki sevgiyi etkili bir şekilde öne çıkarmış.

Yazarın savaşlardan nefret eden, barış yanlısı olduğunu söyleyebiliriz. Işın çağında insanların birbirini sevdiği bir dünya özlemi anlatılmış. Ona göre, insanı mutlu kılacak olan kavramların en önemlisi sevgidir.

 Yazarla karşılaşmanız mümkün olsaydı ona kitabı ve kahramanları ile ilgili hangi soruları sormak isterdiniz?

 a)  Kitabınızda yaşanmış olaylara göndermelerde bulunuyor musunuz?

b)  Bir kadın yazar olarak dâhi çocukların sadece erkeklerden seçilmesinde amacınız nedir? Kız-erkek bir arada olunca büyük buluşlar gerçekleştirmenin imkânsız mı olduğunu düşünüyorsunuz?

c)  Roman çocuklar üzerinde beklediğiniz etkiyi yaptı mı?


Kitabı sonunu siz olsaydınız nasıl bitirirdiniz?

Sekiz numaralı dâhi dünyaya dönünce bir okuyucu olarak ailesi ile ilgili ne gibi bilgilere ulaşacağını merak ettim. 100 sene değil de 20 sene dondurup dünyaya dönüşünde annesiyle karşılaşmasını sağlardım. Yazar annesinin verdiği tarağı öne çıkararak bu duyguyu vermeye çalışmış. Bütün dâhilerin ölüp gitmesi iyi olmamış. İnsanda çağımızda artık dâhi çıkmaz düşüncesine yol açıyor. Bu da geleceğimiz açısından olumlu bir mesaj değil.

 Kitabın kapağı hakkında ne düşünüyorsunuz? Kapak başarılı mı? Okuyucuyu etkiler mi? Konusuyla uyumlu mu?

Kitabın kapağı konusuna çok uygun. Işın çağı öne çıkarılmış ve dâhilerin uzun süre uzayda yaşadıkları verilmeye çalışılmış. Kitabı okuduktan sonra kapağın daha anlamlı hâle geldiğini düşünüyor insan. Yazarın en çok okunan ve beğenilen kitaplarından biri olmasında kapağının etkili olduğunu düşünüyorum. Çocuk kitaplarında kapağa özen gösterilmesinin ne kadar yararlı olduğunu gösteren bir çalışma olmuş.

 Hangi karakterin yerinde olmak/olmamak isterdiniz? Niçin?

İleri devlet başkanının yerinde olmak istemezdim. Çünkü ülkesi ve insanlık için gerekli gördüğü bir proje için çocukları anne ve babalarından ayırıyor. Vicdanını rahatlatmak için uzun süre dünyadan ayrı kalacak dâhilerle anne ve babalarını buluşturuyor. Aile ilişkilerinin büyük buluşları engellediğini düşündüren biri olduğu için sevimli bir kahraman olmadığını düşünüyorum. 

 Yazarın dil ve anlatımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Dil ve anlatımı hoşunuza gitti mi? Niçin?

Yazarın kitapta başka dillerden dilimize giren ve herkesin kullandığı kelimeleri kullanmaması dikkatimizi çekti. Değgin, ürkü gibi kelimeleri yadırgadım. Bunun dışında kitabın akıcı olduğunu söyleyebilirim.

Buluş yapınca ona bir isim vermek gerektiği düşüncesini savunması dilimizin ve ülkemizin gelişmesi yönünden çok önemli.

 Kitabın eleştirilebilecek yönü var mı?

Kitap bir çocuk romanı olmasına rağmen tek bölüm olarak yazılmış. Kitap okurken 15-20 sayfada bir ara veren bir okuyucuyum. Ara vermem gerektiğinde oldukça zorlandım. 128 sayfalık kitabı bir solukta okuyan arkadaşım yok. Kaldı ki anne ve babamın da o kadar sayfayı bir seferde okumadıklarını öğrendim. Kitap bölümler şeklinde yazılsaydı bizim için daha iyi olurdu. Kitap akıcı bir dille yazılmasaydı okumayı yarıda bırakabilirdim. Geçen hafta Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nı okumuştum. İki kitabı karşılaştırdığımda kitabını kısa bölümler hâlinde yazan Roahl Dahl’ın daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Çocuklar için çok güzel eserler veren Gülten Dayıoğlu, umarım bu eleştirimi dikkate alır da bundan sonraki kitaplarını bu kadar uzun soluklu tutmaz.

 Anlatım Ritmi

Işın Çağı Çocukları Romanının 30-40. Sayfalarının 

Anlatım Ritmi

1. Özetleme    2. Tasvir   3. Öyküleme      4. Diyalog      5. Eksilti

 

Anlatım ritmi uygulaması Türkçe öğretmenimiz Ergün TANLAK tarafından hazırlanmıştır.

 

Kalp elektrosu görmüşsünüzdür. İnip çıkan çizgiler bize kalbin nasıl ve ne derece attığını gösterir. Metinlerde neden böyle bir elektro olmasın? Arkadaşlarımızla yaptığımız okumalarda, yazarların bazı yerlerde tasvirler yaparak ritmi düşürdüğünü (duraklama), bazen diyaloglarla yükselttiğini gördük. Eğer yazar bazı yerleri bizim tamamlamamızı istiyorsa üç nokta koyuveriyor, buna da eksilti dedik. Biz bu çalışmamızda yazarın olay örgüsü açımlayıp, ritmi yakaladıktan sonra yerine koyuyoruz. Bu elektro sayesinde neden bazı kitapları soluksuz okuduğumuzun da farkına vardık. Yazar bahsettiğimiz yöntemleri kullanmak zorunda. Şunu da belirtmek gerekir ki edebiyat hayalin yansıması, muhayyilenin iş görmesiyle ortaya çıktığı için 2+2=4 gibi bir çıkarımda bulunamayacağız. Yukarıda gördüğünüz tabloda bizim belirlediğimiz ve öğrencilerimizin beğendikleri bir bölümün anlatı ritmini çıkardık. Bu şu şekilde oldu:

Romanın 10 sayfasındaki her paragrafın anlatım biçimlerini tespit ettikten sonra grafiğini yaptık. Romanda olayın özetinin yapıldığı hızlı geçişler bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde grafikte de görüldüğü gibi öykülemenin ağırlık kazandığı kitapta diyalogların parça parça olduğu ortaya çıkmaktadır.

Anlatım ritmi sayesinde bir roman veya hikâyede tasvire mi yoksa diyaloglara mı yer verildiği ilk bakışta anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle romanın akıcı bir üslubunun olup olmadığı somut hâle getirilmektedir.


Okulumuzun düzenlediği 2. Kitap Dostları Arıyoruz Yarışması’nda Işın Çağı Çocukları kitabıyla ilgili sorulan sorular:

 

1) Aşağıdakilerden hangisi bebekler çiftliğinin özellikleri arasında sayılamaz?

 A)  Bebeklerin adı yoktu; hepsi belli sayılarla adlandırılmışlardı.

B) Bebekler ordunun üst kademelerinde görevlendirilmek için yetiştirildiler.

C) Bebeklere sevgi ve bağlılık göstermek kesinlikle yasaktı.

D) Bebeklere verilen oyuncaklar bilim kurulu tarafından özenle seçiliyordu.

 Doğru cevap: B

 2) Aşağıdaki kavramlardan hangisi “Işın Çağı Çocukları” kitabında yoktur?

 A) Tarım küresi

B) Doygu mama

C) Uzay kirpisi

D) Marslı savaşçılar

 Doğru cevap: D

 3) 8 numaralı dâhinin annesi, oğlunu tanıyınca aşağıdakilerden hangisini yapmamıştır?

 A)  Oğlunu kaçırtan başkanı asla affetmeyeceğini söyledi.

B) Oğluna babasının başarılı bir doktor olduğunu söyledi.

C) Oğluna tıpkı babasına benzediğini söyledi.

D) İnsanlığa faydalı olmasından ötürü oğlunu tebrik etti.

 Doğru cevap: A

 4) “İleri Görüşlüler” ülkesine yiyecek taşıyan uzay aracının ve taşıdığı besinin adı aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak eşleştirilmiştir?

 A)  Galactica-buğday

B) Promete-tablet

C) Nuhun Gemisi-doygu

D) Akıllı füze-vitamin

 Doğru cevap: C

 5) Tarım Küresi’ndeki 8 dâhi bilginin deneylerinde en çok kullandığı denek hayvanı aşağıdakilerden hangisidir?

 A)  Fare

B) Maymun

C) Tavşan

D) Domuz

 Doğru cevap: B

 6) Diğer ülkelerin İleri Görüşlüler ülkesine giden uydu aracına saldırmaktan vazgeçmelerinin nedenleri arasında aşağıdakilerden hangisi sayılamaz?

 A)  Tarım küresinde dünya saldıracak silahlar yoktu.

B) Uyduya saldırırlarsa doygu mama formülleri işe yaramayacaktı.

C) İleri Görüşlüler ülkesiyle diğer ülkeler arasında savaş çıkabilirdi.

D) Uyduya casus çip yerleştirdikleri için hareketlerini izleyebiliyorlardı.

 Doğru cevap: D

 7) Aşağıdakilerden hangisi bilginler Kurulu’nun oluşturduğu ışın bombasının özellikleri arasında sayılamaz?

 A)    Özel bir uyduya yerleştirilecek ve uydu atmosfer  çevresinde dönecekti.

B)    Özel bir alıcı ile kötü niyetli insanları anında tespit edip yok edecekti.

C)    Uydu, insan beynini acı vermeden ışınlayacak ve insanların bilincini yok edecekti.

D) Dünyayı yok etmeyecek; insanları öldürmeyecekti.

 Doğru cevap: B

 8) “Işın Çağı”nda yapılan eğitim ve öğretimin özellikleri arasında aşağıdakilerden hangisi sayılamaz?

 A) Işınlama yöntemiyle eğitim ve öğretime geçildi.

B) Eskiden kullanılan okulların yerini ışınlama üsleri almıştı.

C) Zeki hayvanların sıra dışı yetenekleri insanlara aktarıldı.

D) 4 yaşından itibaren okuma-yazma beyne ışınlanıyordu.

 Doğru cevap: C